UYKUSUZLUK

Toplu taşıma araçlarında uyumak gibi bir âdetim var. Çok hoşuma gidiyor o kalabalıkta, o gürültüde insanlardan bağımsız ve tamamıyla bireysel bir eylem içerisinde bulunmak insanların o komüne göre hareket etme eğiliminin aksine. Neyse lafı fazla uzatmadan başımdan geçen şu olaya değinmek istiyorum.

Okuldan çıkıp minibüse binmişim. Gün içerisinde yenilen rüzgârın da etkisi olacak ki bir ağırlık çöktü, adeta uyku için biçilmiş kaftan yaşanan an. Hani uyumak için en uygun şartları sağlarsın ama uyuyamazsın, bir de en olmadık yerde uykun gelir ve karşı koyamazsın ya işte böyle bir şeydi yaşadıklarım. Karşı koymadım uykuya; bilakis ortamı en uygun hâle getirmek için ne gerekiyorsa yaptım. Mâlumunuz blogun başlığı “Düşünen Adam’ın Not Defteri”, sırt çantasının yardımı ile tam Rodin’e göre bir pozu yakaladığım an uyuduğumu sanıyorum. O ara en rahat nasıl durursam uyurum onun muhasebesini yapıyordum çünkü.

Yaklaşık 19-23 dakika kadar minibüste uyuklayan ben, bir ara uyanıp nerede olduğumu görmek için şöyle bir gözümü açtım. Baktım ki son durağa daha 300 metre kadar var. İçimden “Nasıl olsa oraya kadar uyuyamam, böyle devam etsek 1 dakika bile sürmez bu trafikte durağa ulaşmamız.” dediğimi hatırlıyorum. Yani en son bunu düşünüyor olduğumu sanıyorken bir elin omzuma dokunmasıyla tekrar uyandım. O kadar yorgunum ki gözümü açacak hâlim yok. Sırf enerji tasarrufu olsun diye gözümün tekini açtım. Hayır kim nereden bilsin benim yorgun olduğumu değil mi? Benimki de iş işte… Neyse, “Uyanın, son durağa geldik.” diyen kızcağıza cevaben “Biliyorum.” diyebilen biri olmanın verdiği acıyı anlatmam mümkün değil. Bu acı öyle bir acı ki “O kadar yorgunum ki son durağa gelen minibüsten inemeyecek kadar yorgunum, öyle ki gözümün tekini ancak açabilecek kadar yorgunum.” diyememenin acısıdır bu. Tabii ki benim bu “Biliyorum!” cevabından sonra minibüste kalan o son 3-5 kişi de gülümsemekle sırıtmak arasındaki bariz farkı bana görsel olarak anlattılar.

Bu da böyle bir anımdır. Öyle işte...