İnsanoğlunun hayat adı verilen yeryüzü macerası doğum ile ölüm arasında vuku buluyorken bu zorlu süreçte insanoğlunu bir an olsun yalnız bırakmayan yetidir düşünmek. İnsanoğlu için düşünmek varoluşunun bir kanıtı olarak tarih boyunca her zaman karşısına çıkmıştır ve son insanın da yaşamı noktalanana kadar bu süreç işlemeye devam edecektir.
Düşünmenin türlü etkilerden sıyrılıp objektifleşerek şekillenmesi “Düşünce”leri oluşturur. Peki insanoğlu nasıl oluyor da ruhunun karmaşası içerisinden düşüncelerine ulaşabiliyor? Nedir düşünceyi o kalabalıkta gösteren özellik? Düşünme süreci devam ederken olağan olmayan bir durum karşısında etrafın sis perdesiyle kaplanmış olması insanı bir yere yönelmeye mecbur bırakacaktır. Yöneleceği yeri seçerken kullanacağı silahların göreceli olması insanlar arasında bir ortak alan oluşturacağı gibi insanların birbirinden ayrılmasını da sağlayacaktır. İnsanın rutin olmayan bir durumla karşı karşıya kalması neticesinde görülen unsurların, kavranarak bir çözüme ulaşması “Akıl” vasıtası ile olur. Akıl, oluşan bu durumun açıklığa kavuşması için eğer sorun varsa bu sorunun çözümü için, fark edilen ancak belirlenemeyen bir gizemi aydınlatmak için iyi bir yol gösterici görevini üstlenir. Aklın sağlıklı ilerleyebilmesi ve gideceği noktaya en kısa sürede ulaşabilmesi için “Zeka” devreye giren başka bir etmen olur. Zeka, iki nokta arasındaki yolculuk süresini belirleyicidir. Bu sürenin artması ve azalması, bu süre zarfında dikkatli olunması ile belirlenmesi amaç edilen kavramların zihin ile aranmasını irdeleyen kavramdır. Düşünce girdabında insanın savrulmasını engelleyecek bir diğer unsur ise “Sezi”dir. Manası gereği gerçekleşen durumun direkt olarak, başka hiçbir unsurun yardımı olmaksızın sonuca ulaşmasında baz alınır “His”ler. Diğer yetilere oranla “Sezgi” doğru sonuca ulaşma hususunda lineer bir grafik çizmez. İnsanın karar aşamasında karşısına oldukça sık çıkıyor olması ile kararın belirlenmesinde sezginin önemli bir rolü olduğunu gösterir. Tam da bu noktada görülüyor ki “Düşünce”, düşünmenin objektifleşmesi neticesinde son şeklini alır.
Gelişim hiç şüphe yok ki düşünceyi de bünyesinde barındırır. Beşer doğum ile başladığı hayat mücadelesinde düşünce gelişimini ruhuna ince ince nakşetmekte. Farklı araçlar kullanılması oluşacak desenlerin sebebini teşkil etmektedir. Bakış açısının ortaya çıkmasını idrak edebiliyor insan böylelikle. Birbirinden bağımsız noktalardan yaklaşarak öğrenilen soyut/somut kavramlar insani vasıflar aracılığıyla giderek netleşip “Zihin”de bir anlam kazanır. Böylelikle düşüncenin gelişim süreci işler. Beşerin anlama kapasitesi, zekası, hisleri, yaşadığı yer, kültürü ve birçok faktör düşüncesinin oluşumunu sağlamasının yanı sıra gelişimini de etkilediğinden beşer, zihnindeki netliği oluşturma sırasında bazı aksaklıklar yaşar. Bu aksaklıklar her ne kadar olumsuz yorumlansa da aslında oldukça olumludur, çünkü “Net”liği sağlamak adına kısa/orta düzeyde geri dönüşler yaparak gözlemlerini analiz eder. Yapılan bu analiz(ler) netliğe engel olan her ne ise bulunana kadar devam eder. Zaten insan yapısı gereği eksik olanı arzu etmez. “İyi”yi arzu etmek bireydeki gelişimi ivmelendirir.
İnsan hayatında düşünmenin ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar söylemenin, düşüncenin anlamının büyüklüğünü korumasına engel olduğu aşikar. Peki o halde insan düşüncelerini hangi kulvarlara yöneltmeli? Birey herhangi bir davranışı öncesinde düşünmeye başlar, davranış süresince karşılaşacaklarına vereceği tepkileri tahmin edip bu tahminler neticesinde oluşabilecek sonuçların olasılıklarını düşünerek hareket etme gayesi ile kendini paradoksun pençelerinde bulur. Hayatın işleyişi üzerine evrensel konularda göreceli kavramlardan sıyrılarak beşeriyet için iyi olan her ne varsa düşüncelerini işte bu kulvarlarda geliştirmelidir insan. Bunu hayatının her hücresine işleyip, yaşayışında ne kadar başarılı olabilirse işte o kadar “İyi”ye yakın olur.
Gözlerimizi açıp keşfe başladığımız kendi dünyamızda gözlerimizi bir daha açılmamak üzere kapayıncaya kadar olan süre zarfında düşüncelerimizi her zaman “İyi” üzerine inşa etmeliyiz. Her milisaniyesi kıymetli olan hayatımız ellerimizin arasından hızla akıp giderken hiçbir şey yapmadan öylece bekleyecek kadar cesur olmamalıyız.
Düşünmenin türlü etkilerden sıyrılıp objektifleşerek şekillenmesi “Düşünce”leri oluşturur. Peki insanoğlu nasıl oluyor da ruhunun karmaşası içerisinden düşüncelerine ulaşabiliyor? Nedir düşünceyi o kalabalıkta gösteren özellik? Düşünme süreci devam ederken olağan olmayan bir durum karşısında etrafın sis perdesiyle kaplanmış olması insanı bir yere yönelmeye mecbur bırakacaktır. Yöneleceği yeri seçerken kullanacağı silahların göreceli olması insanlar arasında bir ortak alan oluşturacağı gibi insanların birbirinden ayrılmasını da sağlayacaktır. İnsanın rutin olmayan bir durumla karşı karşıya kalması neticesinde görülen unsurların, kavranarak bir çözüme ulaşması “Akıl” vasıtası ile olur. Akıl, oluşan bu durumun açıklığa kavuşması için eğer sorun varsa bu sorunun çözümü için, fark edilen ancak belirlenemeyen bir gizemi aydınlatmak için iyi bir yol gösterici görevini üstlenir. Aklın sağlıklı ilerleyebilmesi ve gideceği noktaya en kısa sürede ulaşabilmesi için “Zeka” devreye giren başka bir etmen olur. Zeka, iki nokta arasındaki yolculuk süresini belirleyicidir. Bu sürenin artması ve azalması, bu süre zarfında dikkatli olunması ile belirlenmesi amaç edilen kavramların zihin ile aranmasını irdeleyen kavramdır. Düşünce girdabında insanın savrulmasını engelleyecek bir diğer unsur ise “Sezi”dir. Manası gereği gerçekleşen durumun direkt olarak, başka hiçbir unsurun yardımı olmaksızın sonuca ulaşmasında baz alınır “His”ler. Diğer yetilere oranla “Sezgi” doğru sonuca ulaşma hususunda lineer bir grafik çizmez. İnsanın karar aşamasında karşısına oldukça sık çıkıyor olması ile kararın belirlenmesinde sezginin önemli bir rolü olduğunu gösterir. Tam da bu noktada görülüyor ki “Düşünce”, düşünmenin objektifleşmesi neticesinde son şeklini alır.
Gelişim hiç şüphe yok ki düşünceyi de bünyesinde barındırır. Beşer doğum ile başladığı hayat mücadelesinde düşünce gelişimini ruhuna ince ince nakşetmekte. Farklı araçlar kullanılması oluşacak desenlerin sebebini teşkil etmektedir. Bakış açısının ortaya çıkmasını idrak edebiliyor insan böylelikle. Birbirinden bağımsız noktalardan yaklaşarak öğrenilen soyut/somut kavramlar insani vasıflar aracılığıyla giderek netleşip “Zihin”de bir anlam kazanır. Böylelikle düşüncenin gelişim süreci işler. Beşerin anlama kapasitesi, zekası, hisleri, yaşadığı yer, kültürü ve birçok faktör düşüncesinin oluşumunu sağlamasının yanı sıra gelişimini de etkilediğinden beşer, zihnindeki netliği oluşturma sırasında bazı aksaklıklar yaşar. Bu aksaklıklar her ne kadar olumsuz yorumlansa da aslında oldukça olumludur, çünkü “Net”liği sağlamak adına kısa/orta düzeyde geri dönüşler yaparak gözlemlerini analiz eder. Yapılan bu analiz(ler) netliğe engel olan her ne ise bulunana kadar devam eder. Zaten insan yapısı gereği eksik olanı arzu etmez. “İyi”yi arzu etmek bireydeki gelişimi ivmelendirir.
İnsan hayatında düşünmenin ne kadar önemli olduğunu tekrar tekrar söylemenin, düşüncenin anlamının büyüklüğünü korumasına engel olduğu aşikar. Peki o halde insan düşüncelerini hangi kulvarlara yöneltmeli? Birey herhangi bir davranışı öncesinde düşünmeye başlar, davranış süresince karşılaşacaklarına vereceği tepkileri tahmin edip bu tahminler neticesinde oluşabilecek sonuçların olasılıklarını düşünerek hareket etme gayesi ile kendini paradoksun pençelerinde bulur. Hayatın işleyişi üzerine evrensel konularda göreceli kavramlardan sıyrılarak beşeriyet için iyi olan her ne varsa düşüncelerini işte bu kulvarlarda geliştirmelidir insan. Bunu hayatının her hücresine işleyip, yaşayışında ne kadar başarılı olabilirse işte o kadar “İyi”ye yakın olur.
Gözlerimizi açıp keşfe başladığımız kendi dünyamızda gözlerimizi bir daha açılmamak üzere kapayıncaya kadar olan süre zarfında düşüncelerimizi her zaman “İyi” üzerine inşa etmeliyiz. Her milisaniyesi kıymetli olan hayatımız ellerimizin arasından hızla akıp giderken hiçbir şey yapmadan öylece bekleyecek kadar cesur olmamalıyız.