MURPHY KANUNLARI


Düşünme yetisinin insanoğluna kazandırdığı ve kaybettirdiği sayısız örnekler bulunmaktadır. Bunların içerisinde en belirgin olanı ise ben merkezcil yaşamanın bir sonucu olarak temelini olumsuz neticelerin oluşturduğu durumlar karşısında insanoğlunun başına gelen olayların sadece kendisine özgü olduğunu iddia etmesidir. Sonucun kilit rolünde “olumsuzluklar” olduğundan dolayı insanoğlu bu şekilde düşünmeye yönlenmiştir. Neden olumlu sonuçlanan olayların üzerine gidilmez?




Bir nevi başarısızlıklar veya şanssızlıklar üzerine yoğunlaşmış olan mühendis Edward A. Murphy Jr çeşitli söylemleri ile dikkat çekmiş ve bu söylemleri yıllar sonra “Murphy Kanunları” olarak karşımıza gelmiştir. “Murphy Kanunları”nın özünü “Ters gidebilecek her şey ters gider.” oluşturur. Her şeyin olasılık dâhilinde olduğunu biliyoruz. Peki, daha en başından Murphy, kendi söylemi ile çelişki içerisinde bulunmuyor mu?




Murphy kanunlarından örnekler ile yazıma devam etmek istiyorum:
- “Sigara dumanı daima sigara içmeyen kişinin olduğu tarafa doğru gelir.” Sigara içilen yerlerde sigara içmeyen insanların ister istemez kurduğu cümlelerden biridir bu. Sürekli olarak dumanın kendilerine doğru hareket ettiklerinden muzdariplerdir. Bir örnekle bu cümlenin doğruluğunu sorgulayalım. Açık havada bulunan yuvarlak bir masa düşünelim. Bu masanın etrafında aralarında eşit uzaklıklar olan sandalyeler yerleştirelim ve bu sandalyelerin bir tanesinde sigara içen diğerlerinde de sigara içmeyenler bulunsun. Murphy kanununa göre sigara içmeyen herkesin dumandan etkilenmesi gerekiyor. Dumandan etkilenenlerin sayısı elbette dumandan etkilenmeyenlerin sayısından az olacaktır. Açık havada dumanın dairesel bir hareket izlemesi için hava akımının nasıl olması gerektiğini söylemeye gerek duymuyorum. Böyle bir örnekten yola çıkacak olursak dumandan rahatsız olanlar Murphy kanunu dâhilinde bir olay yaşamış olurken diğerleri istisnai durum konumunda olacaklardır. İstisnaların daha fazla olduğu bir önermenin neticesinde karşımıza “Paradoks” çıkacaktır. Böyle bir önerme artık önerme değil çelişkidir.


İçeriğinde çelişkiyi barındıran Murphy tümcelerinden örneklerle yazımı noktalayacağım.


- “Trafiğin kilitlendiği anda şerit değiştirdiğinde, değiştirdiğin şerit akmaya başlarken geçtiğin şerit tıkanır.”
- “Ne zaman camlar silinse o gün yağmur yağar.”
- “Bir kişi ile karşılaşmak istemediğin anda o kişi ile karşılaşırsın.”
- “Kimseye görünmek istemediğin anlarda seni tanıyan insanlarla karşılaşırsın.”
- “Ulaşmak/Elde etmek istediğiniz objeye ulaşamadığınız/elde edemediğiniz anda anlamsız bir şekilde ulaşırsınız/elde edersiniz.”
- “Aradığınız/Bulmak istediğiniz ne olursa olsun daima en son baktığınız yerde karşınıza çıkar.”
- “Meşgul olduğunuz iş her ne ise eğer her şey yolunda gidiyorsa mutlaka bir terslik vardır.”
- “Ulaşmak istediğin yere ne kadar geç kaldıysan trafik de o kadar sıkışıktır.”
- “Senin karşındakine olan aşkınla onun sana olan aşkı arasında ters orantı vardır.”


Son olarak çocukluk yıllarımızın atari oyunu olan “Super Mario”da bahsi geçen bir Murphy kanunu daha.



















“Her zaman “Bu yaşadığım olaydan daha kötüsü olamaz.” dediğin anda içerisinde kaldığın durumdan daha kötü bir durumla karşılaşırsın.”

PARADOKS ve İNSAN

Paradoks… Kelime manası olarak “Çelişki” ve “Aykırı düşünce” karşılıklarını verir. Dünya’ya geldiği andan itibaren insanoğlu, yapısı gereği sürekli bir sorgulama hali içerisinde bulunmuştur. Peki neden sorguluyoruz? Bilgiyi gerek duyu organlarımızla gerek deneyimlerimizle öğrenene kadar beynimizde “Doğru” ve “Yanlış” kavramlarımız tam manası ile belirginleşemez. Bunun yüzündendir ki kömür/odun sobasına elimizi değdiririz ve bir daha asla ona temas etmememiz gerektiğini anlarız. Düşünme yetisine sahip yegâne canlı olabilmemiz, bizleri süreklilik arz eden bir düşünme hali içerisinde bulunmamızı sağlar. Bir kişi eğer “Bir şey düşünmüyorum.” derse, bu söylemiyle çelişir. Böylelikle kendini “Paradoks” içerisine bırakmış olur.


Tarih içerisinde birçok filozof ve bilim adamı hayatlarını paradokslar üzerine yaşamıştır. Türlü örneklerle insanların düşünce kapasitesinin sınırlarını zorlamıştır. Düşünme gücünü kuvvetlendiren bu eylemlerin yararları olduğu kadar zararları da olmuştur. Bu sadece naçizane fik rimdir. Cevap aramak sureti ile değişik bakış açılarını yakalamaya çalışan insanoğlu, cevaplarını bulamadığı sorular hakkında derin düşüncelere dalar; fakat bir sonuca ulaşamaz. Netice itibari ile cevabı bulma konusunda yarar sağlamaz ve zararlıdır. Gerçekten yarar sağlamayan her şey zararlı mıdır?


Şimdi sizlerle bir soru paylaşmak istiyorum. Soru şu :

“Durdurulamayan bir güç, hareket ettirilemeyen/delinemeyen bir objeye çarparsa ne olur?”
Bu sorunun cevabını yazımın sonunda sizlerle paylaşacağım. Şimdi birkaç paradoks örneği sunmak istiyorum müsaadenizle.


Aklımda olan bir hikâyeyi yazıyorum. “Mahallenin birinde halk arasında “deli” olarak anılan bir çocuk yaşıyormuş. Bu çocuğun oturduğu evin hemen karşısına birileri taşınıyormuş. Çocuk meraklı gözlerle iri yarı ve güçlü olan bir adamı izliyormuş. Bir kişinin taşıdığı eşyalardan daha fazlasını taşıyan bu adamın yanına giderek “Görülen bunca eşyayı neden bir seferde taşımıyorsun?” şeklinde bir soru yöneltmiş. Adam ise cevaben “Görmüyor musun? Burada bir kamyon dolusu eşya var. Nasıl olur da hepsini birden taşırım?” demiş.

Mahallede “deli” diye anılan çocuk ise onca akıllı diye geçinen insanı mat edercesine anlatmaya başlamış “Bir kerede taşıdığın eşyaların üzerine, o eşyaların ağırlığının yüzde birini eklesen taşıyabilirsin. Fark etmeyecek derecede olacaktır bu fazla olan ağırlık. Bu şekilde devamlı olarak ekleyeceğin yüzde birlik eşya tamamlandığında tüm eşyaları yüklenmiş olacaksın. Madem bunu hissetmiyorsun o halde niçin tüm kamyonu taşımıyorsun?”

Burada aslında ufak hesaplamaların hayatımızın akışı içerisinde ne kadar önem teşkil ettiğini görmekteyiz. Sıradaki hikâyemiz tarihin sayfa aralarından geliyor. Kanuni Sultan Süleyman, şehzadeleri için görkemli bir sünnet töreni hazırlatır. Bu törenden bir müddet sonra da vezirlerinden birinin oğlu sünnet olur. Haliyle törene Kanuni Sultan Süleyman da davet edilir. Tören bitiminde Padişah, vezirine : “Söyle bakalım vezir efendi, senin hazırlattığın tören mi daha görkemliydi, yoksa benim hazırlattığım tören mi?” Cevaben vezir : “Tabii ki benim hazırlatmış olduğum tören muhteşemdi Sultanım.” der. Bunun üzerine padişah oldukça şaşırır ve nedenini sorar vezirine. Vezir : “Benim oğlumun sünnet törenine misafir olarak üç kıtaya hâkim koskoca cihan padişahı teşrif ettiler. Gördüğüm üzere sizin hazırlattığınız törende böyle bir misafir yoktu.”


Sanatla ilgili paradokslara değinmemek, sanata yapılacak bir saygısızlık olur. Bunun için paylaşmak istediğim resimlerde paradoks örneklerini göreceksiniz.


























































Bu görsellerden sonra yukarıda sorduğum sorunun yanıtını sizlerle paylaşarak yazımı noktalayacağım. Sorunun yanıtını Albert Einstein veriyor. Naçizane yorumumla sorunun cevabını yazıyorum.
"Hiçbir şey tarafından durdurulamayan bir cisimden(güçten) bahsediliyorsa kapasitesinin sonsuz olduğunu anlarız. Sonsuzluk kavramı belirsizdir. Belirsiz olan bir kavrama hangi açıdan yaklaşırsak yaklaşalım elimizde bize yol gösterecek bilgi mahiyetini taşıyan hiçbir şey olmaz. Keza, hareket ettirilemeyen cisim/obje için de bu geçerlidir. Burada sonsuz olan iki kavramdan bahsediliyor. Bu durumda "Hiçbir şey tarafından durdurulamayan cisimle(güçle) hiçbir şey tarafından hareket ettirilemeyen/delinemeyen obje aynı koşullar altında , aynı boyutta bulunamaz." söylemi doğuyor ki doğruluğu bilim dünyası tarafından kabul edilerek onaylamış bulunmaktadır.

Durdurulamaz cismin(gücün) bulunduğu evrende veya boyutta hareket ettirilemeyen/delinemeyen objenin bulunması gibi bir durum olamaz ;çünkü bu kavramları açıklayacak olursak tanımlarından birbirinden zıt olduklarını göreceğiz. Sonsuz ama farklı kavramların mukayesesi bizleri paradoksa götürecektir. Durdurulamaz cisim(güç) anlam olarak bulunduğu boyutta veya evrende kendini durduramayacak bir cismin olmadığını anlatıyor. Diğer yandan da hareket ettirilemeyen/delinemeyen obje için de hiçbir durumda bu konumunu bozmayacağı anlamı çıkıyor. Öyle bir cisim ki onu evrende durduracak cisim yok. İşte onun adı durdurulamayan cisim(güç) olacaktır."