BAKIŞ AÇISI


Bu yazıda biraz daha düşünce temelli bir konu olan “bakış açısı”ndan bahsetmek istiyorum. Bizleri birbirimizden keskin çizgilerle ayıran, şöhreti enginlere sığmayan bakış açısına doğru kulaç atalım. Bakalım neler göreceğiz? Ve özellikle belirtmek isterim, mânâ hususunda pek derin olmayacak bu yazı. Ne kadar derine gitmek isterseniz, o kadar düşünmeniz gerekecek.

Gelin, ilk olarak “algı”yı irdeleyelim. Algı nam-ı diğer idrak, anlayış. Meşhur beş duyumuz ile başlar algı mekanizmasının işleyişi. Duyular aracılığıyla aldıklarımız –her neyse- bazılarımızın zihninde bir imge, bir renk, bir koku, bir ses, bir hissediş olur çıkar, ve bazılarımızın gönlünden doğan bir duygu olur. Hepimizi birbirimizden farklı yapan da bunlardır işte. Sofistike olabilir bunlar, karışık olmasına karşın net de olabilir; bunun yanı sıra acı&tatlı, keskin de olabilir. Artık bir “şey” var zihnimizde, şekil almayı bekleyen. Eğer bu şekil bir hamursa, düşünce de bu hamura şekli verecek olan fırıncı olacaktır pek tabii. 

Gelin şimdi bir örnekle ne demek istediğimi açıklayayım.

Joshua Bell’den bahsetmek istiyorum. Stradivarius -ki 1713 yapımı- sahibi sanatçı, nisan 2007’de Amerika’da Washington metrosunda, metronun en yoğun olduğu zamanda 45 dakika boyunca konser vermiştir. Tebdil-i kıyafet halinde olması tanınmasına engel olmuştur. Bu 45 dakika sonunda sadece 32 $ toplayabilmiştir. 3,5 milyon $’lık bir kemanla 45 dakikalık bir klasik müzik dinletisinin getirisine de bakın! Duyular, algılar, düşünceler... İnsanlığın tüm bunlardan en az birinden ne kadar yoksun olabileceğinin olasılığını düşünürken, her şeyi elinin tersiyle itebilmesi gerçekten de üstün bir başarı değil midir insanın?

Daha fazla boş konuşmak istemiyorum. Bakış açımız bize kapıları çoktan açtı bile. Buradaki mesaj tabii ki “doğru algılayabilmek”ti. Acaba gerçekten günün herhangi bir saatinde bakış açımız, bizlere doğru mesajı almamızda yardımcı olabiliyor mu? Yoksa ciddi anlamda bitmiş durumda mıyız?

Hamiş. Sakın yazımı havada bıraktığım hissine kapılmayın. Şu yazıyı okuduktan sonra “mesaj”ı biraz düşünün istedim. Her şeyin hazır olarak karşımıza gelmesinden ziyade, elde edebilmek için çaba sarf etmenin önemini naçizane vurgulamak istedim. Ne kadar başarılı olmuşumdur, orası meçhul.

Yapılan deneyi detaylı okumak isteyenler için orijinal dilinde :

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Arz talebi karşılamalı.istenen kitleye ulaşmalı.şuan bitmiş durumdayız gibi görünüyor.Fakat umut var